Sally J. Pla: “Edebi bir karakterde yoldaşlık ve yakınlık bulmak, kendi edebi karakterim Maudie’ye sunmak istediğim bir armağandı.”

6 saat önce 2

Söyleşi: Pınar Yılmaz

İçimdeki Okyanus, Günışığı Kitaplığı tarafından Türkçe’ye çevrilen ilk romanınız. Romanı, otizmli bir çocuğun, Maudie’nin gözünden okuyoruz. Roman boyu Maudie’nin zihninde dolanıyor, düşüncelerine ortak oluyor, hislerine karşılık veriyoruz. Otizmli bir çocuğun içsesini oluşturmak, bu oluşumu roman gibi hacimli bir türe harmanlamak sizin için nasıl bir süreçti?

Maudie’nin sesini gerçekten oluşturmak zorunda kalmadığımı, daha çok onu çağırdığımı hissediyorum; çünkü o, büyük ölçüde aynı yaşta ya da daha küçükken dünyaya bakışımı yansıtıyor. Birçok davranışı, 1960’lar ve 70’lerde henüz teşhis edilmemiş otizmli bir çocuk olarak büyürken paylaştığım davranışlardı. Maudie’nin karakterini, oluşturmaktan ziyade kazıyarak ortaya çıkardım diyebilirim.

Maudie, örselenmiş, dışlanmış, çoğunlukla yalnız kalmış ve kendisine duvarlar örmüş bir çocuk. Ancak tüm bunların yanında kendi sınırlarının ve yeteneklerinin de farkında. Böylesine kırılgan ancak bir o kadar da cesur bir karakteri oluştururken size yol gösteren/ilham veren şey/şeyler ne oldu?

Kendinizi tamamen yeni bir yerde bulduğunuzda sizi sarıp sarmalayabilecek o ürkütücü özgürlük duygusunu keşfetmek istedim. Maudie’nin pek çok kısıtı var, ama bu özel yaz onu önceki sınırlarından koparıyor. Artık yeni biri olmaya, ya da daha doğrusu nihayet kendisi olmaya, cesaret edebilir. Bence çocuklar, bizim düşündüğümüzden çok daha cesur, akıllı ve bilinçli olabilir. Bunun özellikle engelli çocuklar için geçerli olduğunu düşünüyorum.

Ebeveynlik, sevginin yanında sorumluluğu da gerektiren bir kavram şüphesiz. Ancak Maudie’nin annesi, bu sorumluluğu bir başkasının gölgesinde karşılamaya çalışırken birçok şeyi görmezden gelmiş/sessiz kalmış. Bu noktada duygusal ihmalin, özellikle özel gereksinim gerektiren çocuklara yaşatılan duygusal ihmalin, bir eğitimci aynı zamanda da bir yazar olarak sizin için ne ifade ettiğini/ nelere yol açabileceğini merak ediyorum.

İhmal ve istismar, ömür boyu sürecek korkunç bir etki yaratabilir ve bu döngü çoğu zaman nesilden nesle aktarılır. Bunun izleri, Maudie’nin annesinin kendi yetiştirilme tarzında da görülüyor. Başlangıçta Maudie’nin bir koruyucusu yok, annesi kelimenin tam anlamıyla onun ihtiyacının üstüne kapıyı kapatıyor, onu görmezden geliyor. Bu büyük bir ihanet ve Maudie’yi derinden sarsıyor. Özel zorlukları olan çocukların çoğu kez fark edilmeyen özel yeteneklere sahip olduğuna inanıyorum. Bir çocuk bedensel, duygusal veya gelişimsel zorluklar yaşıyorsa, ekstra teşvike ve özgüveninin sağlam temeller üzerine inşa edilmesine ihtiyaç duyar. Tam tersi yaşandığındaysa bu trajedi yalnızca çocuk için değil, hepimiz için büyük bir kayıptır; çünkü olağanüstü bir insanın potansiyeli değersizleştirilmekte ve boşa harcanmaktadır.

Romanda, Maudie’nin karavanda geçirdiği zamanlarda okuduğu Jane Eyre, güçlü ve bağımsız karakteriyle Maudie için ilham kaynağı oluyor, kendi kimliğini keşfetmesi ve kendini savunması açısından özel bir anlam taşıyor. Jane Eyre ve Maudie arasındaki bu ilişkiyi/köprüyü kurarken nelere dikkat ettiniz?

Edebi bir karakterde yoldaşlık ve yakınlık bulmak, kendi edebi karakterim Maudie’ye sunmak istediğim bir armağandı. Ben de çocukken Jane Eyre’de büyük bir teselli buldum. Jane, “öteki” olmanın, dışlanmanın ya da farklı hissettirilmenin ne demek olduğunu derinlemesine anlıyor. Her şeye rağmen gücü, cesareti ve zekâsı yine de parıldıyor. Maudie gibi biri için bundan daha iyi bir ilham kaynağı düşünemezdim. (Ayrıca, umarım bazı genç okurlar da merak eder ve Jane Eyre’i eline alıp okumak ister!)

Roman, başlı başına otizmli bir çocuğun dünyaya bakışını anlatırken, “normal” dediğimiz insanlarla arasında pek de bir fark olmadığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Dürtüselliğin ve stim davranışların yalnızca otizmli bireylere özgü olmadığını, “normal” insanlarda da görülebileceği örnekleriyle de bu düşünceyi destekliyor. Sizin bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler?

Nörotipik bir çocuk, fazladan gerginliğini dizini sallayarak dağıtabilir. Otizmli bir çocuk ise bu enerjiyi dağıtmak için tüm bedenini sallamak ya da ellerini çırpmak zorunda kalabilir. Nörotipik bir çocuk okul zilinin tiz sesini duyup kısa süreli bir irkilmeyle tepki verebilir. Otizmli bir çocuk ise aynı zili duyduğunda sonraki bir saat boyunca kulak kanallarına iğne batıyormuş gibi hissedebilir. Otistik davranışlar tamamen anlaşılabilir insan davranışlarıdır, sadece “yoğunluk kontrol düğmeleri” aşırıya çevrilmiştir.

Her otizmli bireyin farklı olduğunu da eklemeliyim, otizmli olmanın tek bir biçimi yoktur ve bence herkesin (otizmli olsun ya da olmasın!) kendi “kontrol düğmeleri” vardır. Çok bilinen bir söz de şöyle der: “Otizmli bir kişiyle tanıştıysanız, sadece otizmli bir kişiyle tanışmışınızdır.”

İnsanların ne kadar benzer veya farklı olduklarını keşfetmek, dünyayı anlama biçimimizi zenginleştirir ki bana göre edebiyatın amacı budur. Genç Maudie McGinn’le tanışıp ona ilgi gösterdiğiniz ve onun hikâyesini okuduğunuz için size içtenlikle teşekkür ederim.

Yazının Tamamını Oku