Perasma’nın yeni sergisi “Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt” Leros’ta ziyarete açıldı

9 saat önce 2

Perasma’nın Leros’taki sergi serisi, bu yaz da devam ediyor ve bir kez daha sanatseverleri adanın katmanlı tarihi ve doğal manzarasıyla bir diyaloğa davet ediyor. 29 Haziran’da açılan “Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt” (Tuz Gibi Çözülen Elbiselere Katlamak Denizi) başlıklı sergi, 24 Ağustos 2025 tarihine dek sanatseverlerle buluşuyor. Sergide, ABD, Afrika, Asya ve Avrupa’dan 27 sanatçının eserleri, Kandioglou Konağı ve Lakki İlkokulu’nda yer alıyor. Üçüncü yılına giren Leros Projesi, yine adanın ritmine, geçişlerine ve birlikteliklerine kulak veriyor. Sergi bu kez adanın denizle kurduğu çok katmanlı, değişken ve sezgisel ilişkiyi merkezine alıyor.

Bültenden

Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt (Tuz Gibi Çözülen Elbiselere Katlamak Denizi)

Bu yılki sergi, birlikte var olmanın, bağlı kalırken özgürleşmenin ve temasın kimlikler ve sınırlar arasında nasıl şekillendiğini araştırıyor. Anlam, sabit hedeflerde değil, ilişkilerde, hareketlerde ve ortak bir ritimde şekilleniyor.

John Donne’un “Veda: Yas Tutmayı Yasaklayan” şiirindeki pergel metaforu serginin düşünsel çıkış noktalarından biri. Bir ayağı sabitken diğer ayağıyla genişleyen bir hareketi anlatıyor. Burada bir taraf köklenmeyi, diğer taraf keşfetmeyi temsil ediyor. Yön değil, ritim arayan bir deneyimden söz ediliyor. İki aşığın görünmez ama kopmaz bağı gibi, sergideki hareket de merkezinden uzaklaşsa bile ona sadık kalıyor. Bu yaklaşım adanın doğasıyla da örtüşüyor. Leros, bir yandan sabit bir yer, bir yandan da sürekli değişen bir ritim. Denizle, rüzgarla ve hafızayla birlikte adanın sınırları esniyor. Anlatılar parçalı ama birbirine bağlı bir bütün oluşturuyor.

Sergi, doğrusal bir anlatıdan kaçınarak hareketin, kırılmanın ve dönüşümün etkin olduğu bir alan yaratıyor. Alejandro Jodorowsky’nin “psikobüyü” kavramından ilhamla, dönüşüm burada düşünceyle değil, eylemle, sembolle ve sezgiyle gerçekleşiyor. Yapıtlar açıklamak için değil, var olmak ve yankı bulmak için üretiliyor. Tıpkı kuşun bir cevabı değil, şarkısı olduğu için ötmesi gibi. Deniz ve ada da bu ritmi taşıyor. Birbirinden ayrı düşünülemeyen, birbirini tamamlayan ama sürekli değişen iki unsur olarak var oluyorlar. Bazen deniz adaya sınır çiziyor, bazen ona ulaşımı mümkün kılıyor. Kimi zaman ada korunup kapsanıyor, kimi zaman ise açıkta bırakılıyor.

Sergi mekanları ve açılış saatleri

Eserler adadaki Kandioglou Konağı ve Lakki İlkokulu’nda yer alıyor. Kandioglou Konağı, 1886 yılında Agia Marina’da inşa edilmiş olan neoklasik bir konakta yer alan bir sergi alanıdır ve Perasma’ya adanmıştır. Lakki İlkokulu ise, adanın İtalyan işgali sırasında Portolago’nun yeni şehir planlaması kapsamında 1930’larda tamamlanmış ikonik bir rasyonalist yapıdır.

Sergi, 29 Haziran – 24 Ağustos 2025 tarihleri arasında, Salı’dan Cumartesi’ye her gün 10:00–13:00 ve 18:00–21:00 saatleri arasında ziyarete açık olacaktır.

Sergiden yer alan sanatçılar ve öne çıkan eserler

“Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt”, sanatçıların sergiye özel ürettiği eserlerin yanı sıra diğer çalışmalarını da sunuyor. Sergide yer alan sanatçılar arasında:
Deniz Aktaş, Hüseyin Aksoy, Kent Andreasen, Korakrit Arunanondchai, Mirna Bamieh, The Centre for the Less Good Idea, Margherita Chiarva, Giorgio de Chirico, TM Davy, Brian Eno, Laura Footes, Lucio Fontana, Alice Guittard, Ali Kazma, Gülsün Karamustafa, William Kentridge, Joline Kwakkenbos, Dora Maar, Lola Montes Schnabel, Neo Muyanga, Marcus Neustetter, Ömer Pekin, Takis, Athina Rachel Tsangari, Rinus van de Velde, Evgenia Vereli ve Kostis Velonis bulunuyor.

Sergide, Gülsün Karamustafa´nın “Mother Tongue (I Must Not Speak My Mother Tongue At School)” başlıklı, sergiye özel hazırladığı projesi yer alıyor. Mussolini’nin faşist rejimi altında, Leros Adası’ndaki okullarda İtalyanca baskın dil haline geliyor. 1923 ile 1936 yılları arasında Yunanca haftada sadece birkaç saat, yabancı bir dil olarak öğretilirken, 1936’da ise Yunanca dili eğitimde tamamen yasaklanıyor. Bu proje, o dönemin mimari ve ideolojik izlerini hâlâ taşıyan Lakki İlkokulu´nda yer alıyor. Proje, adaya, adanın çocuklarına ve susturulmuş, bastırılmış ya da unutulmuş tüm ana dillere adanmıştır.

Kandioglou Konağı’nda ise, Hüseyin Aksoy sessiz bir ısrarla resmediyor. Eserlerinde yoklukla işaretlenmiş mekânlara, bellek ile unutma arasına kayıp gitmiş tarihsel anlara dönüyor. Katmanlı bir görsel dil ile görünmeyeni taşıyan manzaralar üzerine düşünmemizi sağlıyor. Deniz Aktaş, insan varlığının mekânı nasıl şekillendirdiğini yansıtıyor. Resimleri geride bıraktığımız izleri keşfediyor, çürüme değil, hareketin ve hafızanın sessiz damgalarına odaklanıyor. Kentsel unsurlardan yola çıkarak, katmanlı, değişken ve forma duyarlı bir göç dilini sunuyor.

Joline Kwakkenbos’un Leros’ta geçirdiği bir aylık sürede yaptığı ve etkileyici renklerle katmanlanan yeni otoportreleri yer alıyor. Sanatçı bu eserlerinde, kadın ve kuir kimliğini sorguluyor. Korakrit Arunanondchai’nin etkileyici video yerleştirmesi, kişisel mitler, anılar ve felsefi düşüncelerini yansıtıyor; postkolonyal geçmiş ile hayali gelecekleri birbirine dokuyor.  Takis görünmezi dinliyor. Heykelleri manyetik bir kuvvetle titreşiyor; normalde duyularımızın dışında kalanları somutlaştırıyor. “Elektromanyetizma sonsuz ve görünmez bir şeydir,” sözünden ilhamla güç şekle bürünüyor; kozmos ve yeryüzü arasında asılı kalıyor. Brian Eno’nun “Soft Sharp” ve “Untitled” isimli ışık kutuları, “Turntable II” isimli pikabı ve gravürleri bir duraksama anı sunuyor. Işık yavaşça evriliyor, zamanla açılan bir ses gibi. Bu eserler çözüme değil, varoluşa odaklanıyor; izleyiciyi sürüklenmeye, nefes almaya, durmaya davet ediyor.

Sergi boyunca dil, The Centre for the Less Good Idea‘nın müdahaleleriyle malzeme hâline geliyor. Kelimeler yankılar gibi beliriyor; duvarlar, avlular ve ekranlar arasında süzülüyor: “Find the Less Good Idea”, “The Centre Outside the Centre”, “2ndary Revisions”, “The Open Moment” eserleri sonuç sunmuyor; dikkati teşvik ederken, ritimler öneriyor ve oyuna davet ediyor.

Laura Footes’un monoprintleri beden ile yapıyı bulanıklaştırırken acı ve iyileşmeyi zamana yayılan hayaletimsi izlerle haritalandırıyor. Katmanlar içinden yükselen hayaletimsi formlar ziyaretçileri düşsel arazilere çekiyor. TM Davy´nin beş yeni tablosunda birer kelebek yerli bir bitkiyle sessiz bir buluşma hâlinde. Geçici bir mahremiyet barındıran bu eserler karşılıklı ihtiyaç, hassas yakınlık, solup gitmeden hemen önceki parıltıyı temsil ediyor. Lola Montes Schnabel’in seramik heykelleri rüyalardan çıkmış parçalar gibi yükseliyor. Bilinçdışından beslenerek, kili ruh ve sezgiyle boyuyor; dili aşan zamansız desen ve sembollerden yararlanıyor. Her bir eser iki dünya arasında asılı duruyor: dokunsal, lirik ve içe dönük.

Margherita Chiarva’nın “The Archipelago Within” başlıklı yerleştirmesi, bir mekân değil, bir hâl, yumuşak bir küresellik, ilişkiler ağı olarak dikkat çekiyor. Adalar benliklerin metaforuna dönüşüyor; bağ kuran mesafeler oluyor. Lucio Fontana’nın terakota formu bir yarık olarak beliriyor. Sarmal ve ışıldayan bu form figüratif ile soyut, yaratık ile kavram arasında salınıyor. Rinus Van de Velde’nin filmi ve resimleri otobiyografi ile kurgu arasında gidip gelirken, olabilecek gerçeklikleri sahneliyor. “Ya şöyle olsaydı?” larla dolu bir paralel benlikler tiyatrosu sunuyor.

Evgenia Vereli bizi bronzda sabitliyor. Halk anlatılarının parçalarından yararlanarak oluşturduğu heykelsi yerleştirmesi, geleneğin şiirsel dokusunu geri kazanıyor: samimi, ağır ve yeniden dile gelen bir şekilde. Kostis Velonis tabloları dengesizliğe yaslanıyor; tereddüt eden jestler ve sendeleyen formlar içeriyor. Bu kırılganlık aracılığıyla, yapının kendisi olarak savunmasızlığa yer açıyor. Alice Guittard bir sonla değil, bir iz ile bitiriyor. Arkeolojik yerleştirmesi yıkımı bir kalıntı olarak yeniden hayal ediyor. Çiftlenmiş taşlar, çizilmiş eller, kırık kaplar… Her parça geçmişi ve hâlâ mümkün olanı taşıyor. Kent Andreasen’in adaya yaptığı ziyaret sırasında çekilen portreler ve manzaralar, değişen ışık ve varoluşla şekilleniyor. Belgeler gibi değil, yanıt verir gibi; atmosfere, harekete, mekân ile kişi arasındaki yavaş diyaloğa duyarlılar.

Perasma Mağazası – Χαγιάτι / Hayat

Bu yılki kavramsal çerçeveden ilham alan Perasma mağazası, adayla ve sergilenen sanat eserleriyle diyalog kuran çağdaş tasarımcılar ve zanaatkârlardan seçilmiş bir koleksiyon sunuyor. “Χαγιάτι” — Türkçedeki “hayat” kelimesinden türeyen bu sözcük — geleneksel mimaride içle dış arasında, dinlenmeye ve buluşmaya alan tanıyan yarı açık bir mekânı tanımlıyor. Bu eşik hali, mağazanın kürasyonuna hem isim hem ruh veriyor.

Mağazada, 2WO+1NE, Adad Books, Alma Rituals, Anaktae, Ancient Greek Sandals,

Aumorfia, Callon London, Currently ooo, Elei, Evren Kayar, George Troch, MAAN Island Wear, Mantility, Pame, Romane Prunières, Sanktoleneo, St. Pia, Zazie Lab ve Zeus +Δione markaları yer alıyor. Perasma mağazası, sergi mekânı olan Kandioglou Malikanesi’nde bulunuyor.

Perasma Destekçileri

Perasma, “Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt (Tuz Gibi Çözülen Elbiselere Katlamak Denizi)” sergisinin gerçekleştirilmesinde önemli katkıları olan destekçiler arasında, sergi tasarımı partneri Dimand, İDO İstanbul Deniz Otobüsleri ve resmi havayolu sponsoru Aegean Airlines’ın yanı sıra Grand Hyatt Athens, Ruins Luxury Resort-Yalıkavak, Archontiko Angelou, The Monk Leros, Mylos, Blue Star Ferries, Muses Estate, Trinity Wines, Leros Trans, Ethnicloom, Umur Kırtasiye, Atelier rebul, Kodak Professional, Noam,  Dimello, Art Work, KafeaTerra, Nymfi, Kito ve Miele yer alıyor.

Geçmiş Edisyonlar

Leros Projesi, her yıl sanatçıların Leros’un tarihine, doğasına ve coğrafi konumuna dair farklı perspektifler geliştirmesine alan açarak, uluslararası sanat dünyasında kendine özgü bir yer edinmeye devam ediyor. Geçmiş yıllarda projeye katılan sanatçılar arasında William Kentridge, Goshka Macuga, Cevdet Erek, Martin Creed, Alice Guittard, Maria Joannou, Lindsey Mendick, Pawel Althamer, Necla Rüzgar ve Nermin Er gibi isimler yer aldı. Leros’taki farklı mekânlarla kurulan sanatsal diyalog, izleyicilere çok katmanlı ve dinamik bir deneyim sundu.

Perasma ve Leros Projesi Hakkında

Burcu Fikretoğlu ve Gizem Naz Kudunoğlu’nun eş yöneticiliğini yaptığı Perasma İstanbul, mekâna özgü sergiler ve yerel ile uluslararası sanatçılarla iş birlikleri aracılığıyla çağdaş sanat ve kültür üzerine sorular sormaya ve bu alanları keşfetmeye odaklanan bir platformdur.

Her yıl Perasma tarafından düzenlenen Leros Projesi, adadaki farklı mekânlarla etkileşim kuran bir sanat oluşumu. Leros’un tarihinden, doğasından ve kimliğinden ilham alan sanatçılarla yeni üretimlere alan açmayı hedefliyor. Uluslararası sanatçılar sergiye davet ediliyor; aynı zamanda atölyeler, söyleşiler, film gösterimleri ve performanslar gerçekleştiriliyor. Yerel kültürel ortaklarla kurulan iş birlikleriyle proje, Leros’ta sanat için güçlü bir buluşma noktası hâline geliyor.

Önümüzdeki dönemde Perasma, İstanbul ve Atina’daki varlığını sürdürürken, çağdaş sanat ve kültür ekseninde yeni diyaloglar geliştirmek amacıyla çalışmalarını farklı coğrafyalara genişletecek. Leros, platformun önemli merkezlerinden biri olmaya devam edecek ve ada, sanatçılar ile yaşadığı çevre arasındaki etkileşimleri inceleyen projelere ev sahipliği yapmayı sürdürecek.

Yazının Tamamını Oku