Okuma listemde olan ama nedense hep gerilerde kalan bir kitaptı Sahiden Hikâye. Sait Faik Hikâye Ödülü alan yazarların hepsini eklemiştim okuma listeme. Kimi eskilerden kimi yenilerden ilerleye ilerleye giderken Sahiden Hikâye’yi bir kütüphaneden emanet olarak aldım. Kütüphaneler ulaşamadığımız birçok kitaba kolayca ulaşabileceğimiz mekânlardır bu arada, bunu de ekleyeyim.



Yazarın Arkanya adlı hayali mekânında geçen hikâyelerini bir çırpıda okudum. Hikâyeler bir resmin çoğaltılması gibi geldi bana. Örneğin bir resimde bir matbaa var. Kurşun dizgi baskı yapılan matbaanın sahibi ve çalışanı. Bunların hikâyesini okuyorum önce. Sonra matbaanın sahibi bir eczanede görünüyor. Eczanede önünde kitap, bir yandan sınava hazırlanan, bir yandan sevdiğini düşünen bir çocuk… O karede geri planda ama yazar onu bir başka karede ön plana çıkarıyor. Birçok hikâye kişilerle birbirine bağlanıyor. Resimler sanki bütün olarak bir roman koyuyor ortaya. Dedeyi, dayıyı bu parçaları birleştirerek tanıyoruz. Sadece onları değil elbet. Gobi, Domestos, Zülküf, Ramazan, Azat gibi başka hikâye kahramanları da sıra geçidi ile kendini tanıtıyor.
Kemal Varol, usta bir hikâye anlatıcısı. Hikâyelerden birinde geçimini halkın arasında dolaşarak anlattığı hikâyelerle sağlayan bir dede anlatılıyor. Yazar, modern anlamda bu dedenin mirasını başarıyla devam ettiriyor.
Hikâye; ortaya çıkış itibariyle, Maupassant’da ve Doğu’daki kıssa geleneğinde, bir olay anlatmak üzerine kuruludur. Olaysız öykünün gün yüzüne bolca çıktığı günümüzde Kemal Varol, olayı merkeze koyarak kendini kolayca okutan metinler yazıyor. Sonraki hikâye kitaplarını da okuyacağım yazarların arasına yazıyorum Kemal Varol’u.
Ferit Edgü ve Mustafa Çiftçi son zamanlarda kendini kolayca okutan yazarlarım arasında yerini almıştı. Kemal Varol da okuduğum bu kitabı ile listeye kendini yazdırdı.
İSTE DENİZ MARİA
Öykü üzerine yoğunlaştığım bir dönemdeyim. Öykünün koridorlarında dolaşırken yolum küçürek öyküye düştü. Küçürek öykü denince de akla ilk gelen isim Ferid Edgü. Bu bağlamda yazarın İşte Deniz, Maria adlı yapıtını okudum. Kitapta sadece küçürek öyküler yer almıyor. 10 tane kısa öykü var küçüreklerin dışında. Yazar küçürek diye adlandırdığımız öykülerini Çok Kısa Öyküler adını verdiği bölümde toplamış. “Küçürek öykü nedir, örnekleri nasıldır?” sorularına cevap bulmak isteyenlerin mutlaka okuması gereken bir yapıt İşte Deniz, Maria. 25 küçürek öyküden birini burada sizlere aktarmak istiyorum. (Küçürek öykü, bir olayın en yalın bir şekilde anlatılmasıdır. Kısa olmasının yanında atılabilecek her sözcük atılmıştır. Tek bir şey, vurucu bir şekilde yansıtılır.)
İTİRAF
– Anlattığınız bu olayı kendi gözlerinizle mi gördünüz?
– Sayın Yargıç, Savcının bu sorusunu anlayamadığımı itiraf edeyim.
– Demek itiraf ediyorsunuz.
– Neyi?
– Her şeyi.
– Ama ben…
– Sanık itiraf etmiş ve dava bitmiştir.
GÜNEŞ SEPETİ
Küçürek öykünün izinden giderken yoluma çıkan bir başka yapıt ise Muzaffer Kale’nin Güneş Sepeti adlı yapıtı oldu. Yazarına 2016 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı kazandırmış bu yapıt. 41 öykünün yer aldığı yapıtı küçürek öyküler arasında değil de kısa öyküler arasında değerlendirmek daha doğru olur. Bu öyküler arasından 3 tanesini küçürek öykü olarak ele almak yerinde olur. Yazar, küçürekten daha çok, kısa öykünün başarılı örneklerini veriyor. Kısa ve vurucu. Yer yer şiirsel anlatımla güçlenen metinler neden usta bir yazar adına verilen armağanı yazarına getirdiğini gösteriyor. Bir ile üç sayfa arasında değişiyor öykülerin uzunlukları. Kısa öykü okumanın ayrı bir tadı vardır. Bir bilmece çözer gibi okumak gerekir bazılarını. Yazar, yoğun anlatım içinde bazı şeyleri açıkça söylemez, okurun onu bulup çıkarmasını ister. Öykü okumayı sevenlerin ayrı bir tat alarak okuyacağı bir yapıt. Ben öyle okudum en azından.
edebiyathaber.net (21 Haziran 2025)