“Yürüyen Zaman” Şiirleri | Tacim Çiçek

6 gün önce 2

Haydar Ünal, 1965 Sulakyurt/Kırıkkale doğumlu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. Şair Özgen Seçkin’le Damar dergisini kurdu. Yazı işleri müdürlüğünü dergi yayınına son verilene kadar sürdürdü (2007). Edebiyatçılar Derneğinin kurucularından olan Ünal, geçmişte aynı derneğin ve KIBATEK’in saymanlığını da yürüttü. Edebiyatçılar Derneğinin genel sekreter yardımcılığını yaptı. İlk şiiri, 1986’da Yaba Öykü’de yayımlandı. Daha sonra şiirleri, Gerçek Sanat, Agora, Evrensel, Damar, Edebiyat ve Eleştiri, Nanoist, Turnalar gibi dergilerde yer aldı. 1989’da Petrol-İş Sendikası Şiir Ödülünü aldığı Sığmadım adlı şiir dosyası (Damar Yayınları 1991) aracılığıyla okurla buluştu. Gelseydin O Gün’le 2001’de Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Şiir Ödülünü; aynı yıl da Sunullah Arısoy Şiir Ödülünü aldı. Şiirlerinde bireysel acıları toplumsal sorunlarla sentezleyen Ünal’ın 4. şiir kitabı Yürüyen Zaman (Nisan 2025) Ürün Yayınlarından çıktı.

Sesine tutunduğum derviş dizesiyle sunulan 80 sayfalık kitap, yürüyen zaman, aslında öyleyse belki, acem güzeliyle, haziran konuşmaları, su, zamana biriken, ateş yorgunluğu, yanılgı ve sımsıkı, düşerken denedim, giderek, diyet ve düş, en yakın, yıldız, varılan, akşamın saçları başlıklı 15 uzun şiirden oluşuyor.

Kendinden ötelere yürüyen sesine tutunduğum derviş                                                                                                                            yüzünün gizli boşlukları 

derinliğine varır göklerin 

beni burada eyleme        

sırtımda taşıdığım güneş   

kelâma sığmayan yalnızlığımdır

(yürüyen zaman, sf:7)

Bu alıntı bile, maalesef yeni yayımlanmış da olsa ya yeni şiirler değil ya da Haydar, önceki şiirlerini biçimsel ve izleksel olarak tekrar etmiş. Bireyin acılarının toplumsal sorunlarla ilişkilendirilmesinden çok, bireyin; daha çok doğayla iç içeliğinin şiirlerle dillendirmesi olmuş. ‘Kararan defterin ağaca susamışlığı/ ormandan gelen hızar sesleri’ gibi baştan sona o kadar benzetme, imge ve de atıf var ki doğaya, çevreye, kuşa, börtü böceğe dair; şaşılacak düzeyde desem abartmış olmam. Bunlar şiirini zayıflatmış hatta daha geriye götürmüş bence. İçimden, keşke o kadar uzun süre ara vermeseydi dediğim oldu okurken. Sona geldiğimde, Haydar’ın yeni kitabındaki şiirleri bana; ikimizin de ortak dostu ve ağabeyi olan has şairlerimizden sevgili Özgen Seçkin’in şu dizelerini anımsattı:

hey can kalk, ozan olmak

her dizede yeniden doğmaktır

erişemezsen dermeye doruktaki meyveyi

her kitapta yeniden ölmektir

Çünkü, şiir yalnızca duyguların, birikimlerin aniden kâğıda dökülmesi değil. Çünkü, şairi şair yapan, sözcük ve anlatım zenginliğidir. Yaşadıklarımızı, yaşadıklarını en etkin biçimde, seçerek, akıcılaştırarak, estetikle bezeyerek ete-kemiğe büründürmektir. Bir tür istiridye olmaktır. Çünkü, şairin malzemesi sözcüklerdir.

Haydar’ın ilk üç şiir kitabını okumuş, hakkında yazmış ve yeni kitabı için de onları yeniden gözden geçirmiş biri olarak, iki sonuca ulaştım: Yeni kitabındaki şiirler üzerinde çalışmış olmasına rağmen önceki şiirlerinin ardılı, benzeri şiirler toplamı olması ilk sonuç. Özgen Seçkin’in deyimiyle, ölmemiş ama erişememiş de doruktaki meyveye. Yani, gözlemledikçe, okudukça, yazdıkça şiir yaşamının odağında ama kaçınılmaz biçimde dışkonu açısından kendi şiirini bıraktığı yerden sürdürmüş demem de ikinci sonuç. Şiirleştirdiği her dışkonuyu benzer sözcüklerle ifade etmesi bu yüzden kaçınılmaz olmuş. Bana göre, bu da belirli kavramlardan, meselelerden yola çıkarak yazmaya yöneltmiş onu ya da çok uzun zaman ara vermeden önce yazıp beklettiklerini yeniden gözden geçirip görünür yapmış.

Önceki üç şiir kitabında yer alan şiirlerin seslerini, biçemlerini, sözcüklerini kullanarak, onların benzerlerini yazmakla; şiire adeta âşık olduğunu dergi sürecimizden dolayı bildiğim Haydar’ın şiirini zayıflatmış maalesef bu kitaptakiler. Üstelik doğrudan toplumcu gerçeklilik de ilintili değil şiirleri.

Tüm bunlar Haydar’ın bir şair olarak düşünceden yana olmasını gölgelemez asla. Çünkü, insana, insanlığa dair olanı şiirleştirirken düşünsel tözü önde tutar. Bu nedenle günceli hem sorgular hem de eleştirir şiirlerinde. İtirazım çokça doğa, canlı odaklı olması şiirlerinin. Onun, şiirin izinde ve peşinde bir şair olmasını sağlayan da bu tutkulu bakışıdır kanımca. Çünkü, yüreği sevgiyle, aşkla, yaşama sevinciyle doludur Haydar’ın. Şiire âşıktır. Bu aşkla yüreği dolu olduğundan halkına, halklara derinden bağlıdır. Onlara düşman olanlara, içten pazarlıkçılara, soygunculara, sorguculara, soysuzlara, hırsızlara, zorbalara, zalimlere, ortalıkta bin bir maskeyle dolaşanlara karşıdır şiirlerinde. Yazdıklarından yıkılması gereken çarpık düzenin varlığı, çirkinliği yansır. Ayrıca insanların sevgileri, dirençleri, ümitleri, kavgaları, sevdaları, sorunları, çileleri, günlük yaşamları doğal biçimde yer alır şiirlerinde.

İşte bu yüzden onun gelecekteki şiirlerinde, öncekileri de içine alarak kendini aşacağına, şiirin doruktaki meyvesine ulaşacağına inanıyorum.

edebiyathaber.net (9 Haziran 2025)

Yazının Tamamını Oku