
Anlatıcı, lisede sinema kulübüne üyedir ve film gösterimlerinde görev alacak kadar filmlere meraklıdır. Sinema tutkusu öyle güçlüdür ki sinemaya gitmek için dersleri asar ve film setlerini uzaktan da olsa izlemeye, orada neler yaşandığını anlamaya, öğrenmeye çalışır. Yine öyle bir gün François Truffaut’yla çarpışır ve bu çarpışma sonrasında Çalınan Öpücükler filminde figüran olarak rol alır.
Kahramanımız o çekimde Judith ile tanışır. Çekici bir genç kadın olan Judith ona göre çok daha deneyimli bir figürandır ve bir çok filmde rol almıştır. Rol arkadaşlığı ile başlayan dostluk kısa sürede ilk görüşte aşka evrilir. Judith, kahramanımıza duyarsız kalmaz ve aralarında bir ilişki kurulur.
Godard, Rohmer, Rivette gibi yönetmenlerin filmlerinde birlikte ya da ayrı ayrı figüranlık yaparlar. Nadiren filmlerde yüzleri görülür, bazen arkadan ya da yandan, çoğunlukla kalabalığın içinde ilk bakışta fark edilemeyecek şekilde, bazen de uzaktan silüet olarak belirirler. Rol aldıkları sahnelerin tamamen filmden çıkarıldığı da olur, oynadıklarıyla kalırlar.
Bir gece ilk kez seviştikten sonra kahramanımız yatakta yalnız uyanır. Yanında sadece Judith’in bıraktığı bir not vardır. Bir filmde figüranlık yapacaktır ve acilen çekime gitmesi gerekmiştir.
Judith çekime gider ve bir daha dönmez. Kahramanımız onu günlerce film setlerinde aradıysa da bulamaz. Bir gün karşılaşırız umuduyla filmlerde figüranlık yapmaya devam eder.
Arka kapakta da yazıldığı gibi Truffaut’nun ölümünün otuzuncu yılı şerefine düzenlenen retrospektifte anlatıcımız figüranlık yaptığı filmi yeniden izleme imkanı bulur. Beyazperdede gençliği ve o yıllarda aşık olduğu Judith belirdiğinde, yıllar önce kaybettiği bu kadının yeniden peşine düşmeye karar verir. Judith’in akıbetinin ne olduğunu öğrenmeye çalışır.
Figüranlar her anlamda filmlerin görünmez kahramanlarıdır. Jeneriklerde adları yazılmaz, sonradan yayınlanan filmografilerde de onlara rastlanmaz. Eski filmleri, film lobilerini, filmlerden fotoğrafları bulup tek tek araştırmak gerekir ki bu yıldırıcı bir iştir. Kapanmış sinemalarda, adını değiştirmiş bar ve kafelerde, filmlerde bir anlığına görülen sokaklar ve mezarlıklarda iz sürer.
Kahramanımız sabırlı bir dedektif gibi çalışır, binlerce belgeyi, kitapları, gazete kupürlerini inceler. Judith’in oynadığı filmleri tek tek izler, onların yönetmenlerine, film ekiplerinde yer alanlara ulaşmaya çalışır. Ama bu iş onlarca yıl sonra çok zordur. Birçok sinemacı hayata veda etmiştir. Sonra filmlerde kendileriyle birlikte rol almış figüranları bulmaya karar verir ve seksenli yaşlarına gelmelerine rağmen halen figüranlığa devam eden arkadaşlarına ulaşır. Nihayet Judith’in izleri belirmeye başlar.
Didier Blonde, 1953’te Paris’te doğmuş. Bir süre fotoğrafçılık yaptıktan sonra öğretmenliğe başlamış. Modern edebiyat eğitimi alan yazar edebiyat dersleri vermekteymiş. 1985 yılından bu yana öykü, roman ve edebi denemeler yayımlıyormuş. Eserlerinde otobiyografik bilgilerin yanı sıra Arsen Lüpen ya da Fantoma gibi maskeli kahramanlara, sessiz sinemanın unutmuş oyuncu ve figüranlarına yer ver veren bir yazarmış. Bir röportajında “Yazdığım hemen her şeyin kökeni Arsène Lupin’e dayanır: maske, kimlik, Paris, adresler, sessiz sinema, gizem, gizlilik, tarihle ilişki, kadın figürleri” demiş. Anlatılarını birer dedektif romanı gibi soruşturmalar şeklinde geliştirmeyi seviyormuş.
Didier Blonde, deneyimli çevirmen Birsel Uzma’nın çevirisi ile okuduğumuz Figüran’da bizi sinemanın görünmez kahramanlarının dünyasına götürmekle kalmıyor, 1960’lı yılların Paris’ine, Sinematek müdürünün görevden alınması ile başlayan 68 gençliğinin protestolarına ve eylemlerine de götürüyor. Yeni Dalga filmlerini anımsatıyor ve onların gizli dünyalarına, kamera arkası maceralarına ortak ediyor.
- Figüran, Didier Blonde, çev. Birsel Uzma, T. İş Bankası Kültür yay. Nisan 2025.
edebiyathaber.net (27 Mayıs 2025)