Bertolt Brecht: “Yabansılaştırmanın Politik Kuramı”

4 gün önce 2

“Yabansılaştırma kuramı”, Brecht’in sanat kuramının alt alanlarından biri olan tiyatro kuramına yaptığı önemli ve kalıcı katkılardan biridir. Almanca “Verfremdungstheorie”, Türkçeye çoğu kez “yabancılaştırma kuramı” biçiminde çevrilmektedir. Bu çeviri, hem Brecht’in anılan kuramının özünü yansıtmadığı için, hem de Marx’ın emek sömürüsünü çözümlemek amacıyla geliştirdiği “Yabancılaştırım Kuramı-Entfremdungstheorie” kuramı ile karıştırıldığı için, konuyu kısaca irdelemek yararlı olabilir.   Brecht “Yabansılaştırımın Politik Kuramı”[1] adlı yazısında şu noktaları öne çıkarmıştır.

I. Politik Tiyatro

Brecht’in açılmamsı uyarınca, “politikleştiği” gözlemlenen tiyatro, aslında “daha önce de politik olmuştur.” Fakat daha önce tiyatro, “dünyaya egemen sınıflar nasıl bakmak istemişlerse, öyle bakmayı öğretmiştir.” Dünyanın çeşitli yönleri, egemen sınıfların aralarında “görüş birliğine varamadıkları” konularda ortaya çıkmıştır. İbsen, Antoine, Brahm ve Hauptmann’ın tiyatrosu “tümüyle politik bir olay” olarak algılanmıştır; ancak burada tiyatronun “işlev değişimi” derinlik kazanmamıştır. Bunun nedeni, bu anılan yazarların “dünyayı sorunlaştırmamaları, tersine sadece modifikasyonları” amaçlamış olmalarıdır. Yeni bir sınıfın “proletaryanın egemenlik talep etmesi ve bunu bir ülkede ele geçirmesiyle gerçekten politik olan tiyatro kurumları” ortaya çıkmıştır.

Egemenliği ele geçiren bu yeni sınıf, “kendi tikel tarzı/türü uyarınca, daha önceki sınıflardan ayrılan yeni bir sınıf olarak tiyatroda sadece dünya boyutunu denetlemekle yetinmemiş, dünyayı tümüyle izleyicilere vermiş ve onu politik eylemin bir mekânı” durumuna getirmiştir. Böylece dünya, “gelişmeye kendi çıkarları doğrultusunda sınırlar koyan sınıflar olmaksızın, gelişim içinde olan ve geliştirilmesi gereken” bir yaşam alanı olarak serimlenmiştir. Halkın çoğunluğunun “edilgenliğine denk düşen izleyicilerin edilgen tavrı” yerini etken bir tavra bırakmıştır. Bir başka anlatımla, dünya, “yeni izleyicinin ve onun etkenliğinin emrine sunulmuş olarak”  için dünya serimlenmiştir.

Brecht’in belirlemesiyle, “burjuva çağının bireysel ahlakından değer türetmek”, yeni dramatik yaklaşımlar açısından olanaksızdır. Artık “Sana nasıl muamele edilmesini istiyorsan, başkasına öyle muamele et!” ilkesinden “müdahale edici eylem tarzları” türetilemez; çünkü “proleter izleyicilere ‘Proleterler, yurttaşlara nasıl muamele ederseniz, proleterlere de öyle muamele edin; bu sırada onlar da yurttaş olarak nasıl muamele edilmesini istiyorsa, öyle muamele edin’ denilemez. Devrimci proleterin eylemi/davranışı, bütün diğer insanların davranışı için ölçüt olamaz.”

2. Tiyatroda Ayrıksılaştırma Etkisinin Politik Kuramı

İnsanların “davranışları karşısında ve kendi davranışlarımızda duyumsadığımız şaşırma (veya hayrete düşme)” yapılan sanatı etkiler. Brecht’in deyişiyle, “yalnızca çiğneyenlerin değil, çiğnenenlerin tavrı da” şaşırmaya, hayrete yol açar. “Yaşam düşmanı bir toplumsal sistemin eline düşmesine karşın, doğurmada ısrar eden gebe bir kadın”, bebeğinin yaşaması için savaşım verir. “Çalışan insanın kendini baskı altında tutan erk/iktidar cihazını beslediğini ve yetkinleştirdiğini” gözlemleriz; aydınların “bilgilerini ve vicdanlarını sattıklarını” görürüz. Sanatçıların “batmakta olan çürük geminin duvarlarına resim yaptıklarını” görürüz. Dolayısıyla, böyle bir şaşkınlığa düşmeyi “genel ve alt edici bir şaşkınlığa düşmeye dönüştürecek araçları ve yolları” aramaktan daha doğal bir şey olabilir mi?

“Aslında öyle olmak zorunda olmadığını bildiğimiz halde, her şey öyle olmak zorunda olduğu için mi öyledir?” diye soran Brecht’e göre, “hoşnut olmadığımız halde serimlediğimiz her şeyi niçin çürütülemez nedenlerle donatırız; her türlü umudu yok eden her şeye niçin doğanın etkileyici görünüşünü ve adını veririz? Eleştirimiz, doğal bir görüngü değil midir?”

İnsan “her şeyi yönlendiren tin ile birlik” duygusu taşıyabilir; ancak bunun için o tini “ilerleyen bir tin” olarak görmek gerekir. Brecht diyalektik ile yabansılaştırım arasındaki ilişkiyi şöyle açıklar:

  • Anlama olarak yabansılaştırım (anlama- anlamama- anlama) olumsuzluğun olumsuzluğu.
  • Anlama ortaya çıkana değin anlaşılmazlıkların birikmesi (niceliğin niteliğe dönüşmesi).
  • Tümeldeki tikel (birkezliği ve biricikliği içinde oluş, bu sırada tipik olan).
  • Gelişmenin öğesi/anı (duyguların karşıt türden duygulara dönüşmesi, eleştiri ve duygudaşlık bir arada).
  • Çelişkisellik (bu ilişkiler içinde bu insan, bu davranışın bu sonuçları!).
  • Biri öbürü sayesinde anlaşılmıştır (sahne, anlam olarak ilkin özerk, ancak diğer sahnelerle bağıntısı sayesinde katılımlı olarak bir başka anlam bulgulanır).
  • Sıçrama (saltus naturae, sıçramalarla epik gelişim).
  • Çelişkilerin birliği (birlik ile ilgili öğelerde karşıt aranır. Örneğin  “Ana” yapıtındaki ana ve oğul; dışa doğru birlikte, ancak ücretten ötürü bir birine karşı mücadele ederler).
  • Bilginin edimselleştirilebilirliği (kuram ile edimin birliği).  

Brecht’in yabansılaştırım ile diyalektik ilişkisine ilişkin sıraladığı bu açıklamaların her biri açımlanabilir. Ben açımlamayı okuyucuya bırakmayı yeğledim.


[1] Bertolt Brecht: “Politische Theorie der Verfremdung” ; içinde: aynı yazar: “Schriften- Yazılar”; yayımlayan: Werner Mittenzwei, Aufbau-Verlag, 3. Auflage, Berlin/Weimar, 1981, s. 309- 312

edebiyathaber.net (11 Haziran 2025)

Yazının Tamamını Oku