Ahmet Büke’nin İnce Memed’i Kırmızı Buğday | Neslihan Hazırlar

2 gün önce 2

Kırmızı buğday ayrılmıyor hadülen çeçinden

Can bulaşmış Ali Osman Efe’ nin hadülen canından,

Kurşun girmiş Efemizin hadülen dört bir yanından,

Yürü serbest yürü beyaz Aşem örme saçlar sürünsün.

Açıver ak gerdanını Aşem hadülen sinen görünsün.

Göçbeyli altında selamet geçtim hadülen sağ geçtim.

Sarıcalar deresinde pusuya düşüp kendimden geçtim.

Aklımı zor topladım hadülen cingeye dar kaçtım.

Yeğitler yeğidi Ali Osman Efem yerde yatıyor.

Heybesinde buğdaylar hadülen kanıyla yatıyor.

Kırmızı buğday ayrılmıyor hadülen aman saçımdan.

Mevlam bana versin beyaz Aşem güzellerin gencinden.

Kim ayrılmışki hadülen ben ayrılem Aşem eşimden.

Serbest yürü Beyaz Aşem örme saçları sürünsün

Aç beyaz gerdanı da Aşem hadülen sinen görünsün.

2022 Vedat Türkali Roman Ödülü alan ilk romanı Deli İbram Divanı ile geniş bir okuyucu kitlesi yakalayan  Ahmet Büke’nin ikinci romanı Nisan 2025’te Can Yayınları tarafından basıldı. Kırmızı Buğday Türk klasikleri arasında yer alacak ve ödül bekler nitelikte büyük bir emeğin ürünü.

1970 Manisa Gördes doğumlu Ahmet Büke, ilk ve orta öğrenimini Gördes’te, liseyi İzmir’de bitirdi. Bir süre  Odtü Jeoloji Mühendisliği’nde okudu. Dokuz Eylül Üniversitesi, İktisat Bölümü’nden mezun oldu. Öyküleri E, Adam Öykü, Eşik Cini, Notos Öykü, Patika gibi birçok  edebiyat dergisinde yayınlandı. 2004 yılında ilk öykü kitabı İzmir Postası’nın Adamları, 2006’da Çiğdem Külahı, 2008’de Alnı Mavide (2008 Oğuz Atay Öykü Ödülü) 2010’da Kumrunun Gördüğü (2010 Sait Faik Hikaye Armağanı), 2011’de Ekmek Zeytin, 2012’de Cazibe İstasyonu, 2014’te Yüklük, 2019’da Varamayan öykü kitabı yayınlandı. 2010 yılında Newsweek Türkiye Dergisi’nce “Kırk Yaş Altı Türkiye’nin En İyi 20 Yazarı” listesine giren Ahmet Büke’nin Mevzumuz Derin adlı “Yılın Gençlik Romanı’ ödüllü bir gençlik kitabının yanı sıra,  çocuk okurların beğenerek okuduğu çok sayıda çocuk  kitabı bulunuyor.

Öykülerinde, okuru alıp götüren, edebi tadı damakta bırakan etkiden sonra romanları Türk edebiyatında yeri doldurulamaz eserler arasına girmeyi başardı. Varamayan öykü kitabı basıldığı 2019’da yılın en iyi 50 kitabı listesine girdi.

Kendini hikaye anlatıcısı olarak tanımlayan yazar, metafor kullanmadığını, sağlam konusu olduğuna inandığı bir hikayeyi okuyucuya sade bir dille aktardığını belirtiyor. Toplumcu gerçekçi tabloda yer alan karakterlerini gündelik hayatın içinden seçiyor. Metinlerinde toplumun içinde bulunduğu dönemin ekonomik koşulları, insanın var olma mücadelesini anlatıyor.

 “Harami var diye korku verirler

  Benim ipek yüklü kervanım mı var”

Karacaoğlan’dan epigrafla başlayan Kırmızı Buğday, Anadolu destan geleneğini devam ettiren bir yapıyı sırtlamış. 16. yüzyılda yaşamış halk ozanı Köroğlu’nun destanı, Yaşar Kemal’in İnce Memed’i, yoksul insanın yanında yer alan, etkisi asırlarca süregelen halk kahramanları gibi Kırmızı Buğday da kendi destanını Arap Ali karakteri ile yaratıyor.

Roman, Ege tarihinin, kültürünün geleneklerinin, türkülerinin,masallarının kurguya yerleştiği bir miras adayı olma özelliği taşıyor. Çanakkale Savaşı’nın gecesinin gündüzüne karıştığı anları sinematografik bir anlatımla okura gösterirken 27. ve 57. Alay’ın destansı mücadelesinin anlarını okur roman kahramanlarıyla birlikte yaşıyor.  Mondros Mütarekesi’nin ağır şartları ile dağıtılan ordunun hayatta kalan vatanperver subaylarının  Mustafa Kemal’in ardından Anadolu’ya geçerek küçük milis kuvvetleriyle düşmana karşı  Manisa, İzmir, Balıkesir, Çanakkale dolaylarındaki mücadelesini  anlatıyor. Bu  sahnelerde,  cephe hatlarının sık sık birbirine karıştığı, güç dengelerinin günlük değiştiği, mücadelenin iniş çıkış gösterdiği Batı Anadolu’nun kaotik ortamı içinde ahalinin  hem işgal kuvvetleriyle, hem eşkiya ile hem de  düşmanın işbirlikçileriyle mücadele edişini gözler önüne seriyor. Açlık ve yoksulluğun kol gezdiği sırada işgal güçlerinin işbirlikçileri daha da zenginleşiyor, halktan ve devletten çalan çırpan savaş zenginleri  ortaya çıkıyor.  Geride bir burgatlık halatla asılmış eşkiya ve işbirlikçi bırakıyordu.

Romana ilham veren ögeler; yörede anlatılan masallar, destanlar, türküler ve söylenceler olduğu anlaşılıyor. Milli Mücadele’nin  en kanlı yaşandığı bölgede yakılan türkülerden  biri Manisa yöresine ait  Kırmızı Buğday türküsüdür. Türkünün hikayesinin kahramanı, Kurtuluş Savaşı süresince Yunanlılar’a karşı mücadele veren Ali Osman Efe’nin  sembolik varlığı roman boyunca okura eşlik ediyor. Rivayet edilir ki, Ali Osman Efe vurulduğunda kanı ile bulanan buğdaylar nedeniyle türkü Kırmızı Buğday adıyla anılır. Türkü, roman sırasında hapishaneden gelen bir sesle okura duyuruluyor.  TRT arşivindeki hâli dahi değişime uğramış türkünün eski sözleri incelemenin girişinde bulunuyor. Türkünün hikayesinden ilham alan romanın adının Ege zeybeği olması şaşırtıcı olmasa gerek.

Tarihsel düzlem üzerinde ilerleyen romanın diğer bir meselesi ise toprağı işleyen köylünün toprak ağasına daima borçlu ve kul olma hali. İnsanın öldürme içgüdüsünün kötülükle nasıl ortaya çıktığı, adaletin zenginlere has olması, köylünün kendi adaletini kendi yaratma meselesi incelikle işlenerek, Emile Zola’nın Germinal romanı gibi toplumu tüm gerçekliği ile yansıtıyor.  Ege’de buğday başta olmak üzere yetiştirilen ürünlerin yetişme şartları, hasat hikayeleri, toprağın cömertçe verdiği ürünlerdeki hakkı ödenmemiş insan emeği ve kanı, verimli hasada ve iş gücüne  rağmen halkın yoksulluk içinde var olma çabası kitabın meselelerinden birini oluşturuyor.

Anzavur ayaklanması, Kuva-yi Milliye içinde oluşan  farklı milis güçlerinin durumu, Çerkez Ethem’in mücadeleye katkıları ve olumsuz etkileri gibi Kurtuluş Savaşı’nın iç hesaplaşmaları roman karakterleri aracılığı ile yöre kültürüyle harmanlanarak okura aktarılıyor. Yörük geleneklerinin romanın kurgusuna motif motif örüldüğü çok katmanlı bu tarihi romanda Deli İbram’ın bir burgatlık halatı hainlerin boynuna dolanıyor.

“Muharebe ne zaman kaybedilir biliyor musun? Mevcudunun tamamı imha olduğunda değil. Harp etme azim ve kararlığını kaybettiğinde biter her şey. Biz burada bir vurdukça ama düşmanın kolu bize uzanamadıkça acısını köylüden, silahsız ahaliden çıkarıyor. Buna daha ne kadar tahammül edebilirler? Ezcümle bin türlü ihtimalin üzerinde yürüyen cambaz gibiyiz. Bir de şu var ki canavarla boğuşanlar işin sonunda canavara dönüşürler. Bu mukadderatı yaşamadan cendereden çıkmamız gerekiyor. Geceleri uykularımı kaçıran şeyler işte bunlar, yoksa bu dağlarda ölüp gitmek değil…! (sf 454)

Romanın konusu, kurgusu, karakterleri ve ortaya konan meseleler zihinlerde iz bırakacak nitelikte. Yaşanan haksızlıkları, Batı Anadolu insanının verdiği mücadeleyi yazar, efsanevi bir kurguyla ortaya koyuyor. Yazarın edebi dili Mimar Sinan’ın “Ustalık eserim” dediği Selimiye Cami ile eş değer niteliğe ulaşmış, okurunu selamlıyor.

“Ehtiyar kün öldü, balakün doğmadı. İmdi börülerin vaktidir.”

edebiyathaber.net (12 Haziran 2025)

Yazının Tamamını Oku